kafkasya kuzey kafkasya cerkes cerkez çerkes çerkez kafkasya kuzey kafkasya cerkes cerkez çerkes çerkez kafkasya kuzey kafkasya cerkes cerkez çerkes çerkez
- ️CircassianCanada
Adige
Dil Alanının Küçülmesi
Tarihsel süreç boyunca Adige dil alanı küçülmüş, Adigece’yi
konuşanların sayısı da azalmıştır.
MÖ 3’ncü yüzyılda
Adige Sind ve Mıvıt’ (Мыут1;Meot) ekonomisi, ucuz
Mısır buğdayının rekabeti ve Akdeniz buğday ticaretini ele
geçirmesi üzerine ekonomik, askeri ve kültürel bir çöküş süreci
içine girmiştir. (Gerileme süreci o dönemden beri sürmektedir.)
Savunma üzerine kurulu Meot (Adige) askeri stratejisi, uzun süreli
göçebe kabilelerin saldırılarına karşı koyamadı. Batıya doğru
aralıksız sürüp giden Kavimler Göçü de Adige topraklarını
kasıp kavurdu. Adigelere ve diğer Kuzey Kafkasya halklarına
yönelik birbirini izleyen Kimmer, İskit, Sarmat, Alan, Got,
Hun, Moğol ve Tatar akınları hep devam etti. (Sonuncu
ve öldürücü darbe ise Ruslardan geldi.) Çerkesya’nın
ovaları bu kavimlerin istilalarına uğradı. MS 4 ve 6’ncı yüzyıllar
boyunca süren Hun saldırıları, öncekilere oranla en ağır
darbeyi indirdi. Adige kentleri yağmalandı ve yerle bir edildi,
çok sayıda Adige öldürüldü ya da tutsak alındı. Kıyı ticareti,
Adige kentleri ve yazılı yaşamı sona erdi; Adigeler dağlara
sığınmak ve oralarda yoksul bir yaşam sürdürmek durumunda
kaldılar. (Daha çok bilgi için bkz. Adigey Cumhuriyeti, tarih
bölümü, internet) Daha sonra, 16’ncı yüzyıl ortalarında (1557)
başlayan ve üç yüz yıl kadar süren Rus yayılmasının 19’uncu yüzyıl
ortalarında (1864) tamamlandığını, binlerce yıllık bir geçmişi
bulunan Çerkesya’nın Ruslar tarafından halkı ile birlikte vahşi
bir biçimde yok edildiğini görürüz .(1864’te Adigelerden eski
yurtlarında kalmasına izin tanınmış olan 100 binden daha az
Adige’nin bile en az dörtte üçünün, daha sonraları Türkiye’ye
gönderilmiş olduğunu da görüyoruz.) Yani Ruslar Adigeleri bir dış
ülkeye göndererek onlardan kurtulma gibi acımasız bir politika
uyguladılar, Adigelerin ülkesine ve topraklarına el koyarak,
onları ülkelerinde ayrılmak zorunda bıraktılar. Söz konusu bu
etnik temizlik olayları sonucu olarak, bazı küçük yöreler
dışında, Adige dil coğrafyası, biçim değiştirdi ve yerini
Rusca’ya bıraktı. Kabardiya dışında (500 bin) Adigece’nin
konuşulduğu yerler, bugün için Rus dil denizi içinde yüzen küçücük
dağınık adacıklar durumuna düşmüşlerdir.
Kafkasya’da İç Durum ve Halklar Arası İlişkiler
Tarih boyunca Kafkasya’da halklar arası bir iç barışın yaşandığını
ve dostça ilişkilerin ağır bastığını görebiliyoruz. Ancak
Abhazların Svanlar, Gürcülerin de Dağıstanlılar
ile zaman zaman çatıştıkları, Adige feodal birimlerinin ve Çeçen
komünlerinin birbirleriyle sık sık çarpışıp durduklarını
söyleyebiliriz. Ancak bunlar sınırlı ve yerel düzeyde kalan ve pek
de politik olmayan (feodalizm kaynaklı) olaylar idiler.
Böylesine bir
barışçı ortamın bulunuyor olması, o zamanlar için en büyük halk
olan Adigeler açısından da iki önemli nedene dayanmaktadır:
1) Meot sonrasındaki Adigelerin yağmalanmaya değecek
değerde bir artı ürünlerinin kalmamış olması,
2) Kafkas Dağlarının Kafkas halklarına sağladığı savunma
avantajı.
Nitekim Adigeleri yağmalamaya gelenler birkaç baş hayvan dışında bir şey bulamıyor, buna karşılık başlarına yuvarlanan kocaman kayalar ya da üstlerine yağan oklarla karşılaşıyorlardı.
Adige toplumu da, kukusuz diğer toplumlar gibi sınıflara bölünmüştü. Ortaçağ ve izleyen çağlarda köy beyleri (pşı/пщы) ve bu beylerin soylu verkleri (оркъ/kahya), onların serfleri, yani toprak köleleri (pşıtlı/пщыл1ы), beylerin koruma ve egemenliği altında yaşayan köylüler (fekotl/фэкъол1) ve köleler (vıneut/унэ1ут) toplumun ana sınıflarını oluşturuyorlardı. Bu tür yarı feodal Adige toplulukları içinde serf ve köleler çoğunluğu oluşturuyordu. Bey-serf ya da köle ilişkileri diğer toplumlardaki gibiydi, serf ve kölelerin farklı ayrıcalıkları zaten olamazdı. Wubıh ve Abazalar (Abazin) arasında da köle emeği ve ticareti önemliydi. Ancak Wubıhlarda soylu (bey) sınıfı yoktu, onun yerini kuaşkha denilen köle tüccarı ya da köle sahibi zengin bir köylü sınıfı almıştı. Bu tür toplumlarda bey (pşı) ya da soylu kahya (verk/оркъ) sınıfından olanların çalışmaları ayıp sayılırdı. Bunlar günlerini uyumak, eğlenmek, konuk ağırlamak ve ava gitmekle geçirirlerdi. Köylü sınıfı (fekotl) kadınları da ev işleri dışında çalıştırılmazdı. Bu yüzden bu tür toplumlardaki üst sınıflar arasında yaygın bir tembellik durumu bulunuyordu. Toplumun yükünü serfler, köleler ve yoksul köylüler sırtlanmış durumdaydılar.
Buna karşın Karadeniz kıyısında ve dağlarda yaşayan Natukuay (Нэтыхъуай), Shapsugh, Hak’uç ve Abzeghler arasında eski (arkaik) demokratik toplum yapısı büyük ölçüde korunmuştu. Köle ve serfler (toprak kölesi) bulunsa bile sayıları azdı. En çok köle Abzeghler (Абдзах) arasında bulunurdu, bazı yazılı kaynaklara göre Wubıhların dörtte biri, Abzeghlerin onda biri, Shapsughların da yirmide biri doğrudan köle (унэ1ут) ya da toprak kölesi (пщыл1ы) idi. Ancak Türkiye’deki, özellikle Balıkesir ve Kocaeli’ndeki gözlemlerim köle oranının daha yüksek olduğu biçimindedir. Örneğin Balıkesir Susurluk’ta Sultançayırı köyü yukarısında Kadıkırı adında 60 haneli ve tamamı Abzegh kölesi olan bir köy bulunduğu, bunların, herhalde aşağılanmaktan kurtulmak için topraklarını Yörüklere satarak dağıldıkları anlatılmaktadır. Buna benzer örnekler az değildir.
Son dönemlerde köle (esir) ticareti Abzegh ve Wubıhların tekeline geçmiş gibiydi, Osmanlı esir tüccarları onlarla, özellikle dürüst kişiler olarak güvendikleri Wubıhlarla ticaret yapıyorlardı. Rus işgal bölgelerinde ise, Rusya bütününde olduğu gibi insan ticareti yasaklanmıştı, ancak söz konusu toplumlar aracılığıyla sürdürülen gizli bir insan ticaretinin bulunduğunu da belirtmeliyiz.
Sınıfların yeterince belirmediği bu son topluluklarda, eski sınıfsız topluma özgü birçok özellikler ve kalıntı bir arkaik demokrasi bulunurdu. Egemenlik Xase (Хасэ) denilen halk meclisleri eliyle köylü sınıfı (fekotl) tarafından kullanılırdı. Xase üyeleri seçimle iş başına getirilirlerdi, bir yöre ya da birkaç köy birliği (komün) biçimindeki küçük birimlerde ise, tıpkı İsviçre’de olduğu gibi özgür erkeklerin (fekotl) katılımıyla oluşan doğrudan demokrasi uygulamaları vardı. Nitekim Adige ve İsviçre dağ demokrasileri, dahası bu iki toplumun gelenekleri birbirine çok benzemektedir. Her iki toplumda da sadakat ve vefaya çok değer verilmektedir. Bu kategoriye Basklar ve Kelt halkları (İskoç, İrlanda, Gal, vb), Türkiye’deki bazı topluluklar da (Örneğin Rize Çayeli, Tunceli, vb) dahil edilebilir. Bunların gelenekleri, ilişkileri, karakter, müzik ve dansları arasında büyük benzerlikler vardır.
Bu son Adige toplulukları (Shapsugh, Abzegh vb) arasında eski sınıfsız topluma özgü özelliklerden olmak üzere, a)Yazı yoktu, b)Mabetler ve rahipler sınıfı yoktu, c) Devlet yoktu, ama sınıfsız toplumlarda görülen çok tanrılı ve totemist inançlarla ocak heykelleri ve surlarla çevrili sığınaklar (kaleler) bulunurdu. Nitekim Maykop’taki Veş’ade (Ошъадэ) höyüğünden (sintepe, kurgan) 4 bin 500 yıllık taş ve altından yapılma değişik hayvan heykelleri ve eşyalar çıkarılmıştır. (bkz. Adigey Cumhuriyeti; Çerkesya’da değişik dinlerle ilişkili yer adları, internet; ayrıca “Nartlar” yazı dizisi, Jineps, sayı 20-27)
Bu ve daha başka yerlerde ortaya çıkarılan buluntular eski Adige toplum yaşamının demokratik temeller üzerinde yükselmiş olduğunu göstermektedir. Adigelerin birçok topluma oranla geleneklerine daha bağlı bir toplum olması, Adigelerde bulunan temiz karakter ve insanlık anlayışı o günlerden kalmış olmalıdır. Nitekim günümüzde, özellikle Türkiye’de bir Adige’nin en korktuğu şey, adının pis işlerde anılması, kötüye çıkmasıdır. Bu sayede Adigeler Türkiye’deki fuhuş ve uyuşturucu ticareti, mafya gibi sektörlerde yer almamakta, kimseleri dolandırmaya çalışmamaktadırlar. Kuşkusuz istisnalar vardır, ancak bunlar kuralı bozmaz.
Bu söylenen iyi özellikler, kuşkusuz eski dönemlerde daha geçerliydi. Yabancı toplumlarla ilişkiler sonucu bozulmalar oluşmuştur, içki ve kalitesiz kadınlarla evlenme durumları gibi.
Yarı feodal
topluluklarda, örneğin Kabardey, Besleney, Bjedugh, K’emguy, vb
arasında köle emeği önemli bir yer tutarken, Shapsughya,
Natukuay ve Abzegh gibi topluluklarda, daha çok ataerkil köleci
ilişkiler söz konusuydu. Ataerkil kölecilikte köle sahibinin
kendisi de çalışır. Nitekim bu son topluluklarda kadın erkek
herkes ev dışında ve tarlada çalışırdı, köylülere hükmeden bir bey
ya da soylu (kahya/оркъ) sınıfı yoktu.
Ekonomik Durum ve Bunun Dile Yansıyış Biçimi
Saldırı ve istilalar sonucu Adige ekonomisi çok zayıflamıştı. Buna
karşılık Kafkasya’nın kullanılabilecek, yani atıl duran kaynakları
çok daha fazlaydı. Bu da tehlikeyi davet ediyordu. Ekonominin
zayıflamasında kara ticaret yollarının devre dışı kalmasının payı
da büyüktür. Deniz ticaret yollarının oluşmasıyla birlikte, kara
yolundan, Çin’den gelen İpek Yolu devre dışı kalmıştı. Bu
da beraberinde gerileme ve yoksullaşmayı getirdi. 18 ve 19’uncu
yüzyıllarda ise, Kafkasya, Akdeniz’e inmek ve Hindistan’a doğru
yayılmak isteyen Rus sömürge politikası açısından, bir atlama
tahtası olması anlamında önemli bir bölge haline gelmişti.
Karadeniz kıyısındaki Müslüman halklar (Kırımlı Tatar, Adige ve Abhazlar), deniz yoluyla dışa açık bölgelerde yaşıyorlardı ve bunların varlığı Rus sömürge politikasının geleceği açısından tehlike oluşturuyordu. Rusların bunlara güvenmeleri olanaksız gibiydi. Nitekim bu halklar özellikle Osmanlılar tarafından ajanlar aracılığıyla Rusya aleyhine sürekli kışkırtılıyor, sık sık da kullanılabiliyorlardı.
Böylesine bir ortamda ve Rusya’nın kolonyalist yayılış süreci içinde Adige dili 1783’te Kuban Irmağı kuzeyindeki yerlerden bütünüyle, 1864’te de Kuban’ın güneyindeki yerlerden -büyük ölçüde (% 95)- silindi. Ardından 1920’lere değin ülke dışına yapılan göçler nedeniyle Adige dili, Kabardiya (Terek-Nalçik yöresi), Şerceskale (Çerkessk) kenti batısı, dağınık olarak da Laba ve Kuban ırmakları solundaki ovalarda, Maykop’ta, Karadeniz kıyısında Ş’açe (Soçi) ve Tuapse yörelerinde (Kıyıboyu Shapsughya) tutunabildi.
Kafkasya’daki Adige sayısı 1897’de 141 bin 500’e düşmüştü. Sayı 2002’de ise 700 bin dolayına yükselmişti (720 bin). Yani 105 yılda genel Adige nüfusu 5 kat kadar artmıştır. (Bu artışa göre, savaşlar ve göçler olmasaydı Adige nüfusu, bugün için 20 milyonu aşmış olacaktı.)
Göçe ya da
Diasporaya gelince, Adigelerin sayısı konusunda ancak tahminlerde
bulunabiliyoruz. Çünkü özellikle Türkiye’de, resmi anlamda sayıyı
az gösterme gibi olumsuz bir asimilasyon politikasının sürdürülmüş
olduğunu biliyoruz. Ayrıca 1965’ten beri de nüfus sayımlarında
Türkçe dışındaki dillere sayım cetvellerinde yer verilmemektedir.
Ancak bundan 8 yıl önce Milli Güvenlik Kurulu’nun bir talimatı
üzerine, bazı üniversitelerin çalışmaları biçiminde ve akademik
düzeyde yaptırılan bir araştırmaya göre, Türkiye kentlerinde 2
milyon 500 bin Çerkes bulunduğu, bu sayının % 80 kadarının
anadilini artık kullanmadığı açıklanmıştır. (bkz. ”Vatan”
gazetesi, 6.06.2008, internet) Ancak bu nüfusun ne kadarının Adige
olduğu da belli değildir. Birçok Abaza (Abazin) ve Oset kendisini
Çerkes olarak tanıtmakta, ayrıca Kuzey Kafkasya kökenlilerin hepsi
için Çerkes adı da kullanılabilmektedir.
Adige Dili, Lehçeleri ve Günümüzdeki Durumu
Adige dili Adigelerin anadilidir. Adigece eskiden Wubıh dilini
konuşmuş olan toplulukların da anadili haline gelmiştir. Adigece,
Çerkesya ya da Adigey’de yaşayan topluluklar arasında da
yayılmaktaydı. Örneğin anadili Adigece olan Ermeniler (Yermelkale/Armavir
kenti Ermenileri) dışında, eski Çerkesya’da yaşayan Karaçay,
Balkar ve Abazalar (Abazin) arasında da Adigece
konuşulabilmektedir.
Adige dili kendi içinde iki kola ayrılır:
1)
Batı ya da asıl Adigece (Адыгабзэ);lehçeleri iki
alt gruba ayrılır, Karadeniz kıyısında konuşulmuş olan kıyı
lehçeleri:
Kuban ırmağı havzasında konuşulmuş olan bozkır lehçeleri:
Kafkasya’da bugün hala konuşulan Batı Adige lehçeleri ise:
K’emguy (К1эмгуй), Bjedugh (Бжъэдыгъу), Shapsugh
(Шапсыгъ), Abzegh (Абдзах) ve Hak’uç (Хьак1уцу)
lehçeleridir.
a) Natukuay,
b) Shapsughya (Шапсыгъ) ve
c) Hak’uç
a) Bjedugh,
b) Hatukuay (Хьатикъуай),
c) K’emguy,
d) Mamhıgh (Мамхыгъ),
e) Yegerıkuay (Еджэрыкъуай) ve
f) Mehoş (Мэxъош)
2) Doğu Adigece (Адыгэбзэ) ya da Kabardeyce (Къэбэрдэибзэ) 4 lehçeye ayrılır:
a)
Asıl Kabardeyce (Kabardeylerin büyük bir çoğunluğu
tarafından konuşulur). Asıl Kabardeyce'nin de 4 ağzı vardır:
aa)
Baksan ağzı (Baksan ırmağı yörelerinde konuşulur),
ab) Terek ağzı (Terek ırmağı boyunda konuşulur),
ac)
Malka ağzı (Malka ırmağı boyunda konuşulur),
ad) Kuban Zelençuk ağzı (Karaçay-Çerkesya’da
konuşulur).
b)
Mozdok Kabardeyce (Kuzey Osetya-Alania’da küçük bir grup
tarafından konuşulur),
c)
Besleneyce (Karaçay-Çerkesya’nın iki köyü ile Krasnodar
Kray’ın
iki köyünde daha konuşulur),
d)
Kuban Kabardeyce (Adigey Cumhuriyeti’nde Laba ırmağı
solunda dört köyde konuşulur). Kabardey
yazı dili, Asıl Kabardey lehçesinin Baksan ağzına dayanır.
Batı Adigece'nin Bjedugh lehçesi Adigey’de Kuban ırmağı boyunda, Shapsugh lehçesi ise Bjedugh’un batısında, Adigey’in dört köyü ile Karadeniz kıyısındaki Kıyıboyu Shapsughya’da (Soçi ve Tuapse’deki 13 köyde), Abzegh lehçesi Adigey’in iki köyünde (Hakurınehab ve Mefehabl), Hak’uç lehçesi ise Kıyıboyu Shapsughya’da Ş’açe/Soçi’ye bağlı Thağapş (Kirova) köyünde konuşulur. Ayrıca Adigey’de küçük bir Natukuay köyü daha vardır.K’emguy lehçesi Laba ırmağı solundaki köylerde konuşulur.Hatukuay,Mamhıgh ve Yegerıkuaylar da artık K’emguy lehçesinde konuşurlar.
1920’den sonra oluşmuş olan Adige ve Kabardey yazı dilleri dışında, Shapsugh Ulusal Rayonu’nda Shapsughca da,1945 yılına değin bir yazı ve edebiyat dili durumunda idi. Ancak 1945’te, Rus bürokratik diktatörlüğü (Stalinizm) tarafından bir tehlike olarak değerlendirilip Shapsughların özerkliğine son verilmesiyle birlikte, diasporada halen yaygın olarak konuşulan Shapsughca artık bir yazı ve edebiyat dili olmaktan çıkmıştır.
Diaspora’da ve Kafkasya’da 1920’den önce Shapsughca ve Kabardeyce başlıca yazı dilleri idiler. Adigece Mevlit Shapsugh lehçesinde yazılmıştır, ayrıca Shapsughca bir ibadet dili idi. Bugün de bu son dönemde örgütlenmeye ve yeniden güçlenmeye başlayan Shapsughlar dillerini canlandırmak için uğraş vermektedirler, nitekim Adigece Mevlit yeniden yayınlanmış (2000) olup, İstanbul’un tanınmış emekli mevlithanlarından Hafız Fahrettin Abatay (Гусэр/Guser; d. 1934, Balıkesir, Susurluk ilçesi Demirkapı köyü) tarafından, eski Adige makamı dışında, Türk mevlit makamına da uyarlanarak Shapsughca mevlit yeniden okunmuş, kasetleri piyasaya çıkarılmış ve mevlitlerde de okunmasına başlanmıştır. Türkiye’deki 80 yıllık dil yasağının, fiilen de ortadan kalkması durumunda Adigece için de bir toparlanma ve bir gelişme olanağı doğmuş olacaktır. Bu tür bir toparlanma, kuşkusuz Kafkasya’da, Rus makamları ve işbirlikçileri eliyle halihazırda sürdürülmekte olan Ruslaştırma politikalarına karşı da bir güç oluşturma ve bir karşı önlem yerine geçecektir.