web.archive.org

Kelkit Havzası Müzeleri

SU: YAŞAMIN KAYNAĞI
Su tarihin bir ayrıntısı değil, tarih haritasının temelidir. İnsanlığın konup göçecek yerler aradığı zamanlarda da, yerleşik düzene geçmesi aşamasında da su, sürekli savaşım konusu olmuştur. Toplumlar hem su için birbiriyle, hem de suyun kendisiyle savaşım vermiştir.

Bir akarsuyun kenarına yerleşen iki kabile, iki köy, iki mahalle sosyal, ırksal ya da dinsel yakınlık dereceleri ne olursa olsun bir süre sonra kavga etmiştir. Bunun birinci nedeni, suyun üst yanında oturanın, alta yerleşmek zorunda kalanın suyunu daima kirletmiş olmasıdır. Roma'da ilk su kemerlerinin doğuş nedenlerinden biri budur, çünkü hızla kalabalıklaşan Roma yalnızca savaşlar nedeniyle insan kaybetmemektedir; aynı zamanda salgın hastalıklarla da toplu ölümler yaşanmaktadır. Bu nedenle, L'Aqcuadotto (Su Kemeri) Romalıların hayatındaki en önemli mimari yapılardan biridir. Dağdaki suyu şehir merkezine, daha sonra da her eve kirlenmeden ulaştırmak için yapılan su kemerlerinin ilk örneği MÖ 312'de kurulan l'Acqua Appia' dır.

Bugün insanlık başka pek çok bakımdan ayrımlar yaşıyor; savaş için sayısız nedenden söz edilebilmektedir. Ancak bugün insanlık asıl olarak su kavramı üzerinden ikiye ayrılmaktadır: Bir tarafta su kaynaklarının kıtlığı nedeniyle günde ortalama 3-5 bin arası çocuğun öldüğü ve sanayinin kirlettiği sulardan ötürü içme suyu sıkıntısı çekenler; öte yanda yeraltı ve yerüstü zenginlikleri arasında su/temiz su bulunan coğrafyalarda yaşayanlar.

Kelkit Irmağı, yeryüzünün temiz akarsularından biridir. Kelkit Vadisi, sadece sanayi ve evsel atık gibi maddelerin henüz kirletilmediği bir suya sahip olduğu için günümüzde "temiz" sözcüğüyle anılmıyor; aynı zamanda etrafındaki coğrafi kuşak bakımından da ender olduğu için bu kavramla özdeşleşiyor. Anadolu ve Karadeniz iklimlerinin birleşimiyle boy veren çam, ladin, göknar, meşe, kayın, ardıç gibi ağaçların oluşturduğu sonsuzcasına büyük orman ekosistemleri; bu ormanlarda yaşamayı sürdüren yaban hayvanları ve modern yaşamın kirletmediği büyük platolar/yaylalar bu "temiz" kavramının belirleyenleridir.

IRMAĞIN YOL HARİTASI
Kelkit Irmağını oluşturan derelerin açtığı vadiler, Vavuk Dağları'ndan güneybatı ve Çimen Dağı'nın yüksek yaylalarından kuzeybatı yönünden uzanır. Bu vadiler Kelkit ilçesi yakınlarında birleşir. Kelkit Vadisi Söğütlü civarlarında daralarak dik ve derin Şiran Vadisi'yle birleşerek dar ve sarp Şiran boğazını yaratır.

Karadeniz bölgesinin orta ve doğu kesimlerine karakteristiğini kazandıran bu ırmağın ana kaynakları Vavuk, Pulur, Sipikör ve Gümüşhane dağlarından gelen sulardır.

Antik Çağda Lykos adıyla bilinen Kelkit 373 km uzunlukla Yeşilırmak'ın en uzun koludur.

Kelkit Irmağı Doğu Karadeniz sıradağlarının kıyı dağlarıyla iç sıralarını birbirinden ayıran ve Çoruh Kelkit Oluğu adıyla anılan tektonik kökenli bir vadinin batı kesiminden akar.

5 il ile bu illere bağlı 16 ilçenin topraklarından geçmektedir, Kelkit Irmağı;

Köse, Kelkit, Şiran (Gümüşhane); Refahiye (Erzincan); Çamoluk, Şebinkarahisar, Alucra (Giresun); Gölova, Akıncılar, Suşehri, Koyulhisar (Sivas); Reşadiye, Almus, Başçiftlik, Niksar, Erbaa (Tokat).

Kelkit İlçesinden sonra, Suşehri (Endires) Ovasının kuzeyine gelen akarsuyun, Hititler zamanında bu bölgedeki adı "Dahara"dır.

Suşehri ovasından sonra Koyulhisar ve Reşadiye merkezlerinin güneyinden geçer. Kelkit Vadisi bu kesimde çok engebelidir. Canik Dağları'yla ilin orta kesiminde uzanan ikinci dağ sırasını birbirinden ayırır. Reşadiye'ye kadar dar olan vadi, burada genişler ve etrafı olağanüstü dağlarla ormanlarla kaplı Reşadiye ovasını oluşturur.

Yukarı çığırında 1000 m .yi aşan vadi tabanı Koyulhisar önlerinde 800 m .ye iner ve Koyulhisar ile Niksar arasında düz bir çizgi biçiminde uzanarak daralır. Bu kesimde, Yeşilırmak'a koşut akar ve Niksar önlerinde Çanakçı Suyu olarak da bilinen Niksar Çayı'nı alır. Niksar - Erbaa arasında genişleyen vadi tabanı giderek alçalır.

Erbaa'nın kuzeyinden geçtikten sonra güneyden gelen İnbat Deresi'yle birleşir ve Kızılçubuk Köyü yakınlarında Yeşilırmak'a katılır.

Kelkit Vadisi görünüş bakımından bu bölgede sona ermektedir, ancak tektonik kökenli vadi kuzeybatıdaki Ladik Gölü üzerinden Kızılırmak dirseğine bağlanır ve Gökırmak vadisiyle devam eder.

TARİHİN YATAĞI
MÖ 3000... Bu tahmini takvim, Kelkit Vadisi üzerindeki höyüklerde, tarihsel kentlerde elde edilen yerleşim ve yapı bulgularına, yazı, sanatsal nesneler, tapınma ve savaş araç gereçleri gibi öteki arkeolojik buluntulara bakılarak sıkılıkla yinelenmektedir. Bu saptama, bölgedeki yerleşimlerin Hititlerden önceye dayandığını göstermektedir.

Kelkit Havzası'ndaki bugünkü yerleşimlerin temellerini İlk Tunç Çağı'nın büyük uygarlıkları, Anadolu eksenli ya da deniz yoluyla gelen halklar atmıştır.

Irmağın doğum yeri olan Kelkit için tarihi kaynakların verdiği bilgilerden biri şudur: "Kelkit, Suissa ve Khalkhaiou ile aynı yerdir." Asurlar, Hititler/ Azzi-Hayaşa ve onların hem yıkıcısı hem devamı olan Muşki, Tabal ve Tibarenler, Urartuların batı kanadını oluşturan Haldiler, Kimmer kabileleri ve İskitler, Frigler, Medler, Persler ve İskender'in ordularıyla gelen Roma/ Bizans egemenlikleri, bu suyun ve vadilerinin tarihsel ve yaşamsal kanıtlarıdır. Selçuklularla gelen, Osmanlı ve Cumhuriyetle devam eden Türk egemenliği bu kültürel alaşımı devralmıştır.

TİCARET YOLLARI
Kelkit Irmağı yalnızca doğduğu coğrafyada değil, geçtiği bütün topraklarda, sunduğu olanaklarla yaşama kültürünü etkileyen ırmaklardan biridir.

Kelkit Havzası, bir ucu Karadeniz'e, bir ucu Kafkaslara ve bir ucu Ortadoğu'ya bağlı olan coğrafyanın önemli bir kesitidir. Kervanlarla anılan ticaret tarihinin, ana yollarından biridir. Satala Antik Kenti'nin kurgusu bu yolların bir bölümünü daha berrak kavramaya yardım etmektedir.

Kelkit ilçesinin 17 km güneydoğusunda bulunan 120 hanelik Sadak köyü, "Meşeiçi" denilen yükseltilerin doğu eteğinde kurulmuştur. Sadak Köyü'nün Antik Çağdaki Satala ismini taşıyan önemli bir yerleşim olduğuna ilişkin küçümsenemeyecek kanıtlar bulunmaktadır.

Sadak köyünde bulunan bazı tuğla parçaları üzerinde XV. Legion Apolilinares'in arması okunmuştur. Arma bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir. Bu parça, buranın XV. Legio Apolilinares'in komutasındaki askeri bir yerleşke olan Antik Satala olduğuna ilişkin ilk önemli işaretlerden biridir.

Satala, "Küçük Asya'nın" nehir boylarını ve dağlık kesimlerini aşarak denize uzanan önemli ticaret ve askeri yolların yaşamsal önemde bir parçasıdır. İmparator Domitianus (MS 81-96) ve Nerva (MS 96-98) zamanında, Kapadokya Krallığı döneminde bu yolların önemi giderek artmıştır. Doğu yollarından biri, Satala'dan, Melitene'ye (Eski Malatya. Burası da Roma askeri yerleşkelerinden biridir) oradan Samosata'ya, (Adıyaman/ Samsat) ve Suriye'ye varmaktadır. Kapadokya bölgesine uzanan güzergâhın diğer bazı bağıntıları şöyledir: Lykos (Kelkit Vadisi) Hayduruk (Şiran Akçalı). Satala'dan gelen yollardan birisi buradan Arauraka'ya bağlanır. Suşehri'yle Şiran arasındaki Arauraka, Euchaita (Çorum-Çorak) ve Neokaisareia'dan (Niksar) sonra 3. Hac Merkezidir. Bu yol, Nikopolis'e (Suşehri) bağlanır.

Satala Trabzon-Samosata askeri yoluyla ilişkili çok önemli bir kavşakta bulunmaktadır. Örneğin buradan, Fırat ve Acamsis'in (Çoruh) yüksek vadilerinde yer alan Eriza/Aziirz (Erzincan) bölgesinin de kontrolü yapılabilmektedir. Lycus (Kelkit Irmağı) ise yabancıların girişini engellemektedir.

ORGANİK TARIM VE VADİ
Bundan otuz yıl önce "Organik Tarım" diye bir terim kullanılmazdı, çünkü tarımın kendisi organiktir. Ancak günümüzde, yapay gübre ve tarım ilaçları başta olmak üzere toprağı ve yeraltı sularını zehirleyen maddelerden ötürü insanlığın bir bölümü "organik tarım," "organik süt," "doğal su" gibi terimlere sığınmaktadır. Buna, insan sağlığı için tartışmalı olan hormonlu sebze ve meyve gibi üretim biçimini eklediğimizde, ileri sürülen kavramın anlamı daha da belirginleşmektedir.

Kelkit Havzası bu bakımdan Türkiye'nin ve dünyanın büyük bir olanağı olmaya elverişli alanların en önemlilerindendir. Bilim çevreleri bu bölgeyi, "günümüzde Türkiye'nin en az bozuma uğramış, en büyük vadisi" olarak nitelendirmektedir.

Bugün havzanın çeşitli kesimlerinde başlamış olan yapay katkısız hububat ekimi, organik süt ve bu sütün alındığı hayvanlar için katkısız yem üretimi, ahududu, böğürtlen, kuşburnu tarımı bu olanağın keşfedildiğinin ilk işaretleri sayılmaktadır.

Organik tarım bölge için imrendirici bir olanak olmaya başlamıştır. Organik tarımın yaygınlaşmasıyla birlikte gelişecek çevreci ve temiz turizm, bölge halkının gelirini artırmakla kalmayacak, bu alandaki deney birikimlerinin de buluşmasını, birbirini geliştirmesini sağlayacaktır.